Author: Meriç

Twitter’da protected kullanicilarin fotograflarini buyuk gormece.

Efendim gun gecmiyor ki bir cakallik daha kesfetmeyeyim. Az once `ulan olsa olur ha` dedigim bir seyin daha mumkun oldugunu fark ettim. (esasen bir yildir yapiyorum da, yeni fark etmis gibi yazsam daha cok ilgi ceker dedim evet.)

Mesela diyelim ki benim fotografimi buyuk gormek istiyorsunuz. Giriyorsunuz http://twitter.com/zalambodont ‘a. Tikliyosunuz profil fotografima ama olmuyorre? Tiklanamiyorre! Cunku protected.

Efendim kolayi var. Hemen fotografa sag tiklatin. Goruntu dosyasinin urlsini kopyalayiverin *safari’de `Copy image location diyorre`*. Elinize su url geldi:

http://a1.twimg.com/profile_images/817122930/25310
_381146915425_664200425_4384632_6916650_n_bigger.jpg

Burada `_bigger` kismini siliverin. Elinizde su kaldi:

http://a1.twimg.com/profile_images/817122930/25310
_381146915425_664200425_4384632_6916650_n.jpg

Ahan da! Yaaa…

Hadi iyi ajanlamalar.

Twitter gerçeği

Güvenlik firması Barracuda Labs, 19 milyon kadar Twitter hesabını şöyle bir track etmiş ve minimum 10 takipçisi olan, en azından 10 kişiyi takip eden ve minimum 10 tweet yapmış kullanıcıların %21’inin inaktif olduğu sonucuna ulaşmış.

Abilerin araştırmasının detaylarında Aralık 2009 itibarıyla Twitter’da takip ettiği 19 milyon kullanıcı içinden sadece %26’sının 10’dan fazla takipçisi olduğunu, %40’ının ise 10’dan fazla kişiyi takip ettiğini, %51 gibi ezici bir çoğunluğun ise 5’ten az kişiyi takip ettiğini söylüyor.

Ayrıca, kullanıcıların %34’ü bir defa bile tweet etmemiş. %73’ü ise 10’dan daha az tweete sahip.

All Things Digital’in MediaMemo kısmında gördüm:

İsteyenler haberi okuyabilir merak edenler de raporu buradan download edebilir (pdf).

Ne ağır şarkıymış meğer.

sen misin bu hallerde olmama sebep? inanmak gelmiyor içimden!
oysa ki durmaksızın süren kavgalar; meğer aşkın cilveleriymiş…
ellerim bomboş, yüreğimde bir sızı, ateşe atılmış bir demir gibi kor hala,
ellerim bomboş, gözümde yaşlarla; güneşin kavurduğu bir çöldeyim…”

Bu konuda çok ciddiyim.

Ansiklopedik olmadığı sürece bir şeyi okumayı hiç sevmiyorum. Okuduğum şey, anında bilgi olarak dönmeli bana.
Sırf bu yüzden akademik metinleri de sevmem. Zengin görünsün diye uzattıkça uzatırlar konuyu; derinlemesine analiz yapar gibi görülür ama aslında onlarca sayfa arasında anlattığı hiçbir şey yoktur. Bilgi kırıntılarını cımbızla seçmek zorunda bırakılırsınız hep.

Özellikle ders kitapları, şişirilmiş yorumlardan ibarettir. Ders kitaplarında sayfalarca şey okuyup, hiçbir şey öğrenemediğimden, o boş sayfalardaki bilgi eksikliğinden dolayı ders çalışmayı hiçbir zaman sevmedim. Bu yüzden derslerim hep kötüydü. Onların yerine hep ansiklopedi okudum liseden mezun olana kadar.

Birileri, benim gibi düşünüyor mudur acaba?

Best Buy Türkiye’de (Mavi Tişörtlüler geldi!)

Best Buy, iki seneyi aşkın pazar araştırması ve fizibilite çalışmasının ardından, tüm konumlandırması ve çalışan altyapısı incik cıncık planlanarak Türkiye pazarına sonunda girdi.

Best Buy, Avrupa’daki ilk mağazasını İzmir’de açtı açacak, şu an Balçova’da büyük bir telaş ve heyecan var biliyorum.

Dünya’nın en büyük tüketici elektroniği perakandecisi Best Buy’ın toplamda 9 markası ve 155 binden fazla çalışanı bulunuyor. Firmanın müşteri ile doğrudan etkileşime giren çalışanları ikiye ayrılıyor, Mavi Tişörtlüler ve Geek Squad. Geek Squad çok daha rafine teknoloji bilgisine sahip, hazırcevap ve her konuya hakim her mağazada mağazanın en merkezi konumunda bulunacak, işi satış olmayan, tüketicinin en kazık sorularına cevap vermek olan bir ekip. Mavi Tişörtlüler ise bilindik sıradan satış danışmanlarından çok farklı olarak, müşterinin ihtiyacına uygun ürünü seçmesi için yardımcı olmak üzere yetiştiriliyor.

Yani Mavi Tişörtlü’lerin amacı size pahalı olanı satarak primlerini doldurmak değil, ihtiyacınız olanı satın almanızı sağlamak ve satın aldığınız ürün konusunda sizi bilgilendirmek.

Bu günümüzde hemen her teknoloji marketinde duymaya alıştığım “o reyonla ben ilgilenmiyorum diğer arkadaşlara sorun” cümlesinin soğuk gerçekliği karşısında tokat gibi yükseliyor.

Firma zaten daha web sitesiyle esasen ne kadar farklı olduğunu gösteriyor. Yabancı sermayeli rakiplerinin aksine, bir katalog sitesi yerine, tüketiciye bilgi veren tonla makaleyle dolu şekilde yayına başladı bestbuy.com.tr. Gamers Club adında kurmaya hazırlandığı ve Türkiye’li oyuncuların kalbini 12’den vuracak planların yapıldığını bildiğim bir oluşum bu.

Global pazardaki birikimini Türkiye pazarında nasıl kullanacağını ve elde edeceği sonuçları sabırsızlıkla bekliyorum. Umarım, akıllarından geçeni yaparlar ve yine umarım, başarıları Türkiye’de teknoloji tedarikçilerinde kemikleşmiş “ürünümü satarım, bilançoma bakarım” zihniyetine büyük bir balta vurarak genelin kalitesini yükseltir.

Bu arada, söylemeden duramayacağım. Alienware’i getirdiler. Slingbox’u da getirdiler. Helal olsun. N810’u da getirirlerse tüm Geek’lerin kalbini yiyecekler.

Afiyet olsun ne diyeyim.

Aidiyet

Bin beşyüz farklı yerde farklı şekillerde dile getirdim muhtemelen, bir daha dile getireyim. İnsanın hayata bağlı kalmasının en önemli nedeni bana göre aidiyet. Bir şeye ait hissetmeye çalışıyoruz, bir takıma, bir partiye, bir düşünceye, bir kadına, bir anneye, bir babaya kardeşe, arkadaşlara, sosyal statüye… Hiçliğe düşünce sigaraya, içkiye, uyuşturucuya. Hiçbir şeye ait hissedemediğimizde uyku hapına, ipe, boşluğa, rüzgara, mermiye… Bu “ait” olmanın en kolay yolu, şehire ait olmak. Çünkü şehir senin aidiyetini asla reddetmez. Ama kadın eder, anne veya baba eder, uyuşturucu eder, hatta mermi bile eder. Ama şehir asla aidiyetini reddetmez. Yapamaz çünkü, senin gibi çaresiz milyonlarca insandan beslenir şehir. Ben şehire ait olmak yerine bir kadına ait olmayı yeğlerım. Gerçi hoş, aidiyetimi kabul eden kadın daha çıkmadı ortaya. (Depresyonlarda bu hafta)

zalambOdOnt nedir hacı?

<entry title=”zalambodont” id=”8696823″ date=”2005-12-15T14:04:36.890″>
ilk olarak 92 yilinda izlenmis olan tazmanya canavari isimli cizgi filmin “mom’s and taz’s” isimli bolumunde gordugum ve o zamanlar yasimin verdigi yanilsama yuzunden “zalambodont” olarak algiladigim zalambdodont tabirinin yandan yemis hali.

bahsi gecen cizgi film bolumunde ortaya ¢ikan turlu aksilikler yuzunden taz ve otel isletmecisi isvereni bir cukura duserler, turlu tabu sudur budur oyunlarindan sonar scrabble oynamaya baslarlar. isveren kadin oyuna zalambdodont yazar ve bu tabirin “bir cins kostebegin azi disi dizilis sekli” oldugu ortaya ¢ikar. bu denli kucuk yasimda benimsemis oldugumdan oturu, typo oldugunu bile bile sozlukten her ucurulusumda inatla tekrar bu nick’i alma sebebim budur. ve evet kendisi sozlukten 3 ya da 4 defa ucurulmus olan eski bir yazardir.

2004’un son donemlerine kadar nerede olduguna bakmaksizin hoplayan, ziplayan kendinden gecen cilgin bir insandi. artik duruldu. kucuk ve kimine gore “onemsiz” olan her seyi takardi, kimseye “gecirmek” “ayar vermek” “satasmak” gibi tavirlar sergilemedigi icin ayni seyi kendisi icin de isterdi, sozluk icinde yazar hakkinda bolumunde yazan altinci nesil yazar ibaresini de takardi, ondan da vazgecti. insanlarin hepsine “ne olduguna bakmaksizin” sicakkanli davranirdi, bunun bir hata oldugunu gordu bundan da vazgecti sonra.

su anda okudugunuzu ise sozlukte yazmaya devam etmek icin degil bes yila yakin bir sure zarfini “tamamen” sozlukte gecirdigi icin bir vefa niyetine “account”unun sozlukte bulunmasi gerektigini hissettigi icin yazdi. tanidigi insanlarin en mukemmellerini sozlukte tanidi, ayni sekilde hayati boyunca bulasmak dahi istemeyecegi kadar ezik ama disariya saldirarak ezikligini ort-bas etmek icin var olan; uzun birseyler yazdigi zaman bir bok oldugunu zanneden, sozlugun asil “veri bankasi” donemlerini yasamadigi halde oturup “sozluge bir katki yaptigi yok, tek istedigi ilgi cekmek” diye kuyrugundan cekilmis kedi misali sahsima saldirmaktan cekinmeyecek ve daha once “warm to everyone” olan kisiligimi “aminiza koyayim sizin gibi insanlarin” moduna cevirebilecek kadar “basarili” insanlari da sozlukten tanidi. daha doğrusu bu tarz düsük yasam formlarinin olabileceginin farkina vardi. satasmalara müsait bir insan degildir. cunku cabuk parlar, kolay alev alir. ama hicbir zaman “o konu kapandi” gibi bir laf soylerken “tehdit” eden bir insan degildir. bisikleti sever, dans etmeyi de. bilgisayar basinda saatlerini gecirebilir ama yemek yemeyi asla unutmaz.

paranoyaktir, sozlukten son ucurulusunun sebebi de muhtemelen paranoyasidir. bundan sonra ise sozlukten ucurulacagini simdilik tahmin etmedigim yazardir. cazin her turlusunu sever, 85’ten once olmus olan olaylar ilgisini ceker. her konuda az da olsa bilgisi vardir. cocuklugunu ansiklopedi okuyarak gecirmistir ne de olsa. ismi meric, soyismi kara’dir. 21 haziran 1983 iskenderun/hatay dogumludur. bir donem ukte olarak karsisina cikan iki metrelik bir zenci sevgilisi asla olmamistir. ama iki metrelik, zenci, ve mataralara su koymaktan hoslanan bir dolu arkadasi vardir.

/evet, sozluk backup’ımı buldum/

ntvmsnbc’den neden ayrıldım.

Bugün aynı soru tekrar soruldu, “abicim işine karışmak gibi olmasın ama, medyayı bırakıp kodculuğa geçmek ne kadar doğru” şeklinde.

Bu sorunun cevabını vermek lazım. ntvmsnbc’de gerçekten çok mutluydum, çalışma arkadaşlarım muhteşemdi, NTV zaten apayrı bir ekol. Bir gazetecinin çalışabileceği en iyi kurumdur Doğuş Yayın Grubu. Böyle bir yerden ayrılmak ise gerçekten verilmesi zor bir karar. Ancak, benim karakterim biraz, -Oray Eğin’in deyişiyle- “LOUD”, McCann’den iş arkadaşım Tolga Hırsova’nın deyişiyle de “Ritmi bozuk”.

Herkes sabit bir ritmle tik tak işleri götürürken, ben tak tik şeklinde ilerliyorum, bana profesyonel hayatımda sorun yaşattı mı? Hayır. Şu güne kadar yaptığım hiçbir işi eksik bitirmedim. İsteyene sorabilirsiniz. Zaten bazı sosyal medya guruları gibi çalıştığım her işten kovulmamış olduğum da profesyonel karakterimin oldukça sağlam olduğunun bir göstergesi olsa gerek. “Yenilikçi, birleştirici, blog yazarı” gibi “yaptığın yenilik nedir” veya “neyi birleştirdin sen”, “iyi ama blogunu da sürekli güncellemiyorsun ki yavrum”  gibi sorulara cevap veremeyecek insanlar gibi yalan sıfatlarla dolaşmıyorum. Yaptığım belli, eserlerim belli. Yani bu konuda bir sıkıntımız yok. Ancak bu bozuk ritm, karşımdaki insanların beni anlamamasına, anlamadığına da hemen etiket yapıştırmasına neden oluyor. Read more