Category: Music

Ne ağır şarkıymış meğer.

sen misin bu hallerde olmama sebep? inanmak gelmiyor içimden!
oysa ki durmaksızın süren kavgalar; meğer aşkın cilveleriymiş…
ellerim bomboş, yüreğimde bir sızı, ateşe atılmış bir demir gibi kor hala,
ellerim bomboş, gözümde yaşlarla; güneşin kavurduğu bir çöldeyim…”

Beyaz Tavşan

Bir hap seni buyutur, diger hap ise kucultur
Annenin sana verdikleri ise hicbir ise yaramaz
Alice’e sor o kocaman oldugunda
Tavsani takibe gecerse dusecegini biliyor muydu diye
Alice’e sor o kucucuk oldugunda
Satranc tahtasindaki adamlar ayaga kalkip gidecegi yonu tarif etmisler miydi
Senin ellerinde bir ¢esit mantar var ve aklin bunu cozumleyemiyor
Git de Alice’e sor sanirim ne oldugunu biliyordur.
Mantiginla ters orantiya dusup camura karistiginda
Tersten konusan beyaz sovalye ve kirmizi kraliceyi gordugunde dormouse’un Soyledigini hatirla
Zihnini besle
Zihnini besle

Döner yuvarlaklar

“Teknolojinin döner taşlarından biri olan CD bile “Teknoloji Müzik İçindir” iddiamın başlı başına bir kanıtı.”

Müzik yuvarlakları döndürerek evrilmeye başladı, insanoğlu girintiler ve çıkıntılardan oluşan tek bir şeridi yuvarlaya yuvarlaya bir teker haline getirdiğinde üzerine sesleri kaydedebildiğini fark ettiği gün, teknolojinin müziğin hizmetinde kul köle olacağının sinyalleri alınmaya başladı.

Philips, ki dönemin en büyük plak ve plakçalar üreticisidir, ilk CD standardını geliştirirken 74 dakikalık ses saklamayı düşünmüş önce, o güne kadar bestelenmiş aralıksız en uzun eser 74 dakika olduğu için. CD müzik için geliştirilmiş. Yuvarlak şeklinde. Tabi bu yuvarlaklar durmamışlar, ardından daha yüksek tanımlı ses ve görüntü için DVD’ler, daha yüksek tanımlı ses ve görüntü için Blu-ray’ler, HD-DVD’ler gelmiş…

Tabi bir de bir düzlemde olmayan yuvarlak dönerler var. Kaset bantları gibi. Kraftwerk adında inanılmaz bir Alman dörtlü, 1970’lerde bol tekrarlı tınıları sahnede sürekli çalmak yerine kaydettikleri kaset bantlarının tekrarlayan bölümlerini yapıştırarak yarattıkları “sample”larla (örneklem) tam 22 dakikalık Autobahn isimli eseri oluşturmuşlar. Daha sonraları bu teknik birçok müzisyene ilham vermiş, bu “tekrarlama” ve “örnekleme” yöntemleri sayesinde günümüzde bir çok albüm kolaylıkla yapılır hale gelmiş.

Eskiyi bir düşünün, bir albüm yapmanın maliyetini, plak bir kere tekrar tekrar kullanıldığında hiçbir zaman ilk kayıttaki ses kalitesini vermiyor, seslerin kayıt edilmesi için bir tek şans var, o da ilk çekim. Bir hata yapıldığında kayıt ortamını at çöpe gitsin. Bununla birlikte teknik seri üretim için yeterli değil, bir albüm yaptınız tamam, bundan sonra satışa yetişecek diğer kopyaları yaratmak kalıyor, o kadar plak nasıl basılacak? Hem maliyeti de çok yüksek!

Peki ya günümüz? Şimdi insanlar evlerinden çıkmadan milyonlar satabilecek bir albümü kayıt edebiliyorlar, hata olduğu zaman ise tekrardan başlayabiliyorlar. Sesleri çirkinse ona da çözüm var. Eskisi gibi değil.

Müziğin bol kazanç getirdiği fark edildiği andan beri teknoloji müzik için geliştirilmiştir. Gelişen teknoloji “Müzik”in daha kolay üretilmesini sağlamış, üretim maliyetlerini düşürmüş ve bu şekilde kârlılığını arttırmıştır.

Bu da şimdilik son sözümdür.

Teknoloji müzik içindir!

“Herkes teknolojinin hayatı kolaylaştırdığını sanır, bana bası verdikleri ilk güne kadar ben de öyle sanırdım.”

80’ler bir garipti; büyük vatkalar, pantolon içinde hapis edilen kazaklar, dili dışarda ayakkabılar, Maykıl Ceksın, 5 vitesli Doğan SL’ler (Süper Lüks), vokuhila modeli saçlar ve saymakla bitmeyecek korkunç nesneler.

Şanslı olanlarımız o yıllarda şu an “dalga geçilen” korkunç 80ler nesnelerinden tırsıp kıyıda köşede kalan Commodore, Amiga, Sinclair vb. elektronik cihazlarla karşılaştı. Bir kısmımız ailelerin “oyuncak” diye nitelendirdiği bu “pahalı” bilgisayarları sadece oyun oynamak için kullandı, kimimizse kod yazmak, müzik yapmak için. Şimdilerde kime sorsan “evet ya bende de vardı Commodore” tarzı bir laf duyabiliyor insan, hepsi BASIC’de kod yazmış falan. Bir gün ürünlerin distribütörlerinin arşivlerini ortaya çıkarıp kaç tane ürün satılmış bir öğreneceğim, eğer herkes doğru söylüyorlarsa adamlar paraya para dememişler 80’ler boyunca “naber lan kanka” demişler… Açık söyleyeyim bende bir tane Commodore 64 vardı, tanıdığım başka kimsede bu cihazdan olmadığından, tanıdığımı bırak, yaşadığım İskenderun’da bunlardan en fazla üç dört tane olduğundan ne yazık ki çocukluğum öyle çok C64 oyunlu, BASIC’li falan geçmedi. BASIC ile talışmam Türkiye’ye BBS’in geldiği (ya da benim ilk 14k modemime sahip olduğum) döneme denk gelir. Bu yüzden ben C64’ümle kısıtlı sayıda oyunu defalarca oynamaktan başka bir şey yapmadım, oyun oynadım, çünkü daha önce hiç duymadığım sesleri ilginç bir müziğe çeviriyordu bu aletler, şimdilerde o “ATARI müzikleri” elektronik müzik müptelalarının oldukça tuttuğu bir tarz haline geldi zaten… Kimilerimiz içinse hala bir yaşam tarzı.

Teknoloji ne içindir sorusuna herkes göz açıp kapama süresi içinde “hayatı kolaylaştırmak içindir” cevabını verir. Ben bu Pavlov refleksine karşı çıkıyorum arkadaşım. Teknoloji hayatı kolaylaştırmak için geliştirilmedi! Teknoloji müziği kolaylaştırmak için geliştirildi. Bugün bir bas gitarı bilgisayara bağlayıp kuş sesi çıkartabiliyorsam, bunun tek sebebi teknolojinin sadece müzik için geliştiriliyor olmasıdır. Başka da bir şey değil!

Saçmalamayı kesip işin özüne döneyim ben. Teknoloji öyle menem bir şey ki dokunduğu her yerde kendisini vazgeçilmez kılmayı başarmış. Öyle ki günümüzde içinde gram elektrik bulundurmayan akustik müzik aletlerinin en yalın seslerinin yükseldiği konser salonları bile yüksek mühendislik hesapları ile inşa ediliyor. Bu durum sadece günümüzde değil, tarihi yapıların mimarisinde bile gözlemlenebilen bir gerçek.

En ilkel kabilelerin enstrümanlarından Demo ortamlarına 8-bit müzik yapan scener’lara kadar her tınının içinde teknik mantığın izleri bulunuyor, bense Yahoyt mecrası üzerinden sizlere bu mantığın şimdi nerede olduğunu, nerelere ilerlediğini, genel konseptinden ne anladığımı ve müzik endüstrisinde teknolojinin konumu hakkında bildiklerim, öğrendiklerim başta olmak üzere teknik mantık-müzik ekseni etrafında dönenleri aktarmaya çalışacağım.

Umarım okurken eğlenir, eğlenirken gülersiniz. (ne demekse şimdi bu).

Oh my god! They resurrected Metallica!

Death Magnetic is simply the best album of at least 3 years, and is in the third of my “Metallica” list. I am currently listening to the “Metallica” i liked 13 years ago… I’m so exhausted… thanks god… they’re not dead.

Chris Cornell

Ben mi çok heyecanlıyım, müzikten anlamıyorum. yoksa etrafımdakilerle müzikal zevkim gerçekten bu kadar farklı mı bilmiyorum.
Chris sahnede “spoonman” derken yerimde duramadım, keza billie jean söylerken de, ya da black hole sun.
Benim kendi geçmişime olan saygım ve özlemim yüzünden mi chris ilahlaştı sahnede, yoksa gerçekten iyi miydi.

son on saattir bunun muhakemesini yapıyorum.

Çocukluğumu mu özledim ben?

black hole sun böcek olsam
daldan dala konsam
black hole böcek olsam
ah bir olsam.

edit:
ULAN NASIL UNUTURUM HERİF OUTSHINED SÖYLEDİ. (kendisi 2000’deki bisiklet kazamdan sonra haftalarca dinlediğim şarkıdır)

Attitude!

ne kadar zaman geçmiş üstünden bilmiyorum ancak;
şu anki müzikal zevkimin temelini atan şarkılardan birisidir.

Son altı yıldır metal müzikten olabildiğine uzak durmama rağmen, halen en sevdiğim şarkılardan biri olduğunu kabul etmem gerekiyor.
Klibini izledim nostaljiye boğuldum.

Can you take it? CAN YOU TAKE IT? can you take it? CAN YOU TAKE IT?

Sweet Home Chicago!

C’mon baby don’t you wanna go?

Şu ana kadar bu mantıkla yazılmış kim bilir kaç şarkı var, “haydi bebek, takıl bana yaşa hayatı” formunda, hani “özgüvenini yiyim senin” dedirten cinsten. Kim bilir daha kaç tane daha yazılacak.
Nedense bunu sabah akşam dinler hale geldim son üç günde. Huzuru kalmamış bir evden “Sweet Home” tümcesinin yükselmesi esasında tezatın dik alası iken omuzları bir aşağı bir yukarı salınıma uğratıp dans etmek :)

Belki de huzur için içimde hala bir umut olduğundan…

Back to the that same old place… SWEET HOME CHICAGO !